Wednesday, February 15, 2012

Horasan Hikayesi

horasan -iran

Koçgiri Aşireti’nin, Horasan’dan Gelme Hikayesi
Türkiye’de resmi ideoloji ve onun yazar çizer takımına –bu arada devşirilmiş kimi Alevi Kürt şahsiyetlerine- göre, bütün  Aleviler Türk’tür  ve Horasan, ya da  Orta  Asya’dan gelmişlerdir.
Oh... ne güzel!
Tabi bu hikayeye Koçgiri aşireti de dahil ediliyor. Peki bütün bu varsayımlar nereden çıkıyor  ve   neye dayandırılıyor! Deniliyor ki; “on iki Türk aşireti Selçuklu’ lar döneminde, Horasan’dan Seyyid Mahmudi-Hayrani ve Şahmensur baba (Baba Mansur)’nın öncülüğünde, Erzincan Bağin ve Hüsnü (Hısn-ı) Mensur (Muhundu Mazgirt) bölgesine gelmişler” diye yazıyormuş güya.
Bu iddia ise genelde M. Şerif Fırat’ın yazdığı “Varto Tarihi” adlı kitabına dayandırılıyor. M. Şerif Fırat ise, Pir Ocakzadelerin elerinde bulunan secerenin birini ele geçirmiş ve orda aynen böyle yazdığını ileri sürüyormuş. Ancak M. Şerif Fırat’ın “Varto Tarihi” adlı kitabı için şöyle bir rivayet de mevcuttur.
Özelikle 1980 oniki Eylül askeri cuntasıyla birlikte, kimi sivil ve askeri memurlar, Alevi Kürt köylerini dolaşıyorlarmış ve “işte bakın! Sizin Türk olduğunuz ve Ortaasyadan geldiğiniz bu kitabta yazıyor’’ diye benzeri propangandalar yapıyorlarmış.
Biz, söz konusu secerelerden devam edelim.  Pir Ocakzadelerin ellerinde böyle secereler var. Bu doğru. Bu secerelerin bir çoğunu Nejat Birdoğan ele geçiriyor ve yayınlıyor. Gerçi Nejat Birdoğan da “Anadolu’nun Gizli Kültürü Alevilik’’ adlı kitabında, M. Şerif Fırat’a dayanarak aynı iddiaları ileri sürüyor ama diğer tarafta kendisi de buna pek inanamıyor.
Nejat Birdığan, daha sonraki kitabında ise sözü edilen secerelere genişçe yer veriyor.
Bir, ikincisi ise Kureşanlı Seyyid Kekil de söz konusu secereleri topluyor ve Türkçe çeviri olarak “Peygamberler ile Seyyidlerin Secereleri ve Aşiretlerin Tarihi” adlı eserinde genişçe işliyor. Gerek Nejat Birdoğan gerek se Seyyid Kekil’in eserlerinde yayınladıkları secerelere baktığınızda tam tersi bir durumla karşılaşıyorsunuz.
Secerelerde oniki aşiret adı var. Ancak “Selçuklular zamanında, Horasan’da” ve “Türk” adına rastlamıyorsunuz. Yani “Selçuklular zamanında, oniki Türk aşireti Horasan’dan gelmiş” benzeri hiç bir belirleme bir ibare yok. Bunun, tamamen inkar ve imhaya dayalı asimilasyon politikalarından başka bişey olmadığı net bir şekilde anlaşılmaktadır.
Olay şu: Seyyid Mahmudi-Hayrani ve Baba Mansur, eski adı “Hıns-ı Mansur” olan bugünkü Adıyaman bölgesinden göç edip Dersim’e yerleşirler. Kürtler, Seyyid Mahmudi-Hayrani ve Baba Mansur’dan kimi kerametler görmüşler ve kendilerine, talib olup bağlılıklarını bildirmişler. Kureşanlı Seyyid Kekil de, bunu aynı bu şekilde teyid ediyor.
Kaldı ki, Seyyid Mahmudi-Hayrani ve Baba Mansur’un kendileri de Horasan’dan falan gelmemişlerdir. Yani sözü edilen kendi secerelerinde “Horasan’dan gelmişiz” diye her hangi bir belirleme yok.  Anlaşılan şu ki herkesi Türk göstermek ve Horasan yada Ortaasya’ya dayandırmak bir hikayeler serisi.
Burada “Horasan’dan gelme” üzerine kısa bir açıklama daha yapmak istiyorum. Uzun bir mesele olduğu için detaylarına girmeyeceğim.
Şah İsmail dönemindeki Çemişgezek Hükümdarları’nın ataları, Selçuklular zamanında “Horasan’ın kuzey batısı” da denilen eski Deylem bölgesinden, Dersim çevresine gelimişlerdir. O günün modası olarak “Deylem” ya da “kuzey batı Horasan” demek yerine, direk “Horasan’dan gelmişiz” demeleri pekaaladır. Bir de Şah İsmail döneminde ve sonrasında Dersim’den, İran ve Horasan taraflarına gidip daha sonra geri Dersim’e (Kürdistan’a) gelmeler olmuştur.
Selçuklular zamanında, eski Deylem bölgesinden gelen Dımıli Kürtleri dışında, her hangi bir Kürt (Alevi) aşiretinin, Horasan’da geldiklerine yönelik bir bilgi, belge ve bulgu yoktur. Yukarıda adı geçen Dımıli Kürtleri de, ya güney Zagros’lardan, ya da Dersim’den eski Deylem bölgesine gittikleri yönünde de başka bir kanı vardır. Çünkü Behistun yazıtlarında Dımıliler, Fırat ile Dicle havzalarında gösteren belirtiler vardır. Bir de kökenleri güney ve Küçük Güney Kürdistan’a uzanan Şadi gibi birkaç aşiret daha bugünkü Azarbaycan’ın Revan, Gence bölgelerine göç ederler. Bin’li yıllardan sonra ise Revan ve Gence’den, Dersim’e oradan da Koçgiri’ye göç ederler. Yani gidip gelmeler olmuş ise bu, Horasan ya da Ortaasya kökenli olma anlamına gelmiyor.  Kaldı ki bugün Horasan’da 1,5 2 iki milyon arasında yerleşik olan Kürtlere, kökenleri hakkında bir soru sorulsa “atalarımız Kürdistan’dan buralara gelmişler” benzeri cevaplar alabilirsin.
Diğer bir konu ise kimi yaşlılarımızın da “Selçuklular zamanında, Horasan’dan gelmişiz...” ve  benzeri aynı söylenceleridir. Ancak kafaları karıştırılan yaşlılarımız, aynı zamanda söyledikleriyle de açık bir şekilde çelişiyorlardı. Gerçi bu halende öyle ya!
Örneğin söz konusu bazı yaşlılarımız “Türk` üz” ya da “Türkmeniz, Horasan’dan gelmişiz” diye söylüyorlar. Pir’ lerimiz ise genel bir manada “aslımız bir, soyumuz İmam”....?’e dayanır” aynı zamanda onlar da “Selçuklular zamanında Horasan’dan gelmişiz” diyorlardı. Gerçi halen de diyorlar ya!
Peki Pir’ler neden böyle diyorlardı! Bu da ele alınması gereken ayrı bir konu.
Şimdi! Bunları söyleyen Pir. Biliyorsunuz. Pir ile talib arasında güçlü bir manevi bağ vardır. Pir ile talib birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Pir ne ise, talib de odur. Köken, söy, sop, yol hakkında Pir ne derse talib ona inanır. Dolayısıyla soy olsun yol olsun. Pir, kendi soyunu ve yolunu götürüp her hangi bir İmam’a bağlıyorsa, talip te  dogal olarak Pir`e bağlanmış oluyordu.  Şimdi durum böyle olunca bu sefer de Arab olma durumu ortaya çıkıyordu. Yani soy olarak eğer İmamlara bağlıysan! O zaman Arab’sın.
Nedense hiç kimse “eğer İmam soyundan isek bizler Arab’ız. O zaman bu Türklük nerden çıkıyor! Eğer Türk isek, bu İmam soyundan, yani Arab olmak nerden çıkıyor! İnsan ya Türk olur, ya Arab olur! İkisi birden olunmaz ki?... sorma zahmetine girmiyordu. Ya da hatır kırmak istemiyordu. Veyahut Pir’ler dahil hayatta kalabilmek için, kendilerini olduklarından farklı gösterdiler, ya da kimler ne dediyse, ne söylediyse “evet”lercesine kafayı saladı ve kendi iç dünyasına çelildiler.
Kısacası! Pir’lere göre “İmam soyundanız, Selçuklular zamanında Horasan’dan gelmişiz...!
Devletin görüşüne göre ise “öz be öz Türksünüz, Ortaasya’dan geliyorsunuz...!
E... o zaman Tanrı bağışlasın! Ne diyem!
Bir de, bu tür meselelerde bilmişlik taslamayan, kendi özgün halleinde olan yaşlılarımızın, özlikle de yaşlı ninelerimizin de söyleyecekleri vardı elbet. Onlar, bu tür sorulara yalın bir şekilde iki cümleyle cevap veriyorlardı.
“em Kûrmancınê, Kûrmancê Elewi’nê” yani “biz Kürdüz, Alevi Kürdüyüz” diyorlardı. Gerçeğin kendisi de buydu zaten. Yoksa başından beri söylediğim gibi gerisi hikaye.
Şimdi işin özüne dönelim.
Koçgiri aşireti:
“Koçgiri” Kürt bir aşiretin adı olmakla beraber, bir coğrafya  parçasının da adıdır. Eskilerde “Kemah” olarak anılan bu alan, 17 yy’dan sonra adını, aşiretin adından aldığı “Koçgiri” adı ile anılmaya başlar. “Koçgiri” adıyla anıldıktan sonra alanını biraz daha genişletmiştir. Cumhuriyet dönemine gelindiğinde, çizili sınırları olmamakla beraber kaba bir yaklaşımla bugünkü Zara, İmranlı, Refahiye, Divriği, İliç (Kuruçay), Kemaliye ve Kemah’dan Ovacık sınırına, ayrıca Hafik, Kangal, Suşehri, Şebinkarahisar, Çamoluk, Şiran, Arapgir ve Hekimhan ilçelerinden, kimisinin bir kısmını, kimisinin ise sınır boylarını içine alan coğrafya parçası “Koçgiri” kapsamı içine giriyordu.
Koçgiri aşireti, Osmanlı arşivlerinde şöyle geçiyor; “aşiret” olarak “Koçgiri” adıyla Sivas Eyaleti, Rumeli, Dersim sancağı ve Bozok Eyaletinde, “Cemaat” olarak “Koçgir” adıyla Erzurum sancağı Kemah kazasında yaşadıkları...” vurgusu aypılıyor.
Aşiret, Kemah’da “Koçgir Cemaati” olarak geçmesi Sultan Selim öncesinde, Kemah kalesinde “Cemaat” olarak yer aldıkları akla gelebilir.
Koçgiri aşireti’nin, Horasan’dan geldiğine yönelik iddialar, yukarıda da açıkladığımız gibi dayanağı olmayan temelsiz iddialardır. Koçgiri aşireti, kuzey batı Dersim’in, yani yöresel adıyla Koçgiri’nin yerlisidir. Kureyşanlı Seyyid Kekil, Koçgiri aşiretine değinirken kaynak olarak Herodot’u göstermektedir.
1514’de Sultan Selim ile Şah İsmail arasındaki Çaldıran savaşı, Şah İsmail’in yenilgisiyle sonuçlandı. Bir yıl sonra (1515) ise Sultan Selim tarafından Kemah kalesi kanlı bir şekilde işgal edildi. Osmanlılar tarafından işgal edilen Kemah kalesinden dört yıl sonra, Şeyh Celal önderliğinde ilk Celali isyanı ortaya çıkar ve aynı yıl içinde bastırılır. Koçgirililerin, Celali isyanına iştirak edip etmediklerine yönelik kesin bir kaynak yok.
Herhalukarda Kemah kalesi işgali ile kısa süre sonra çıkan ve bastırılan Celali isyanı dönemlerinde, Koçgirililer veyahut Koçgir aşireti’nin elit kesimi Dersim’e, İzoli ve Hormek aşiretleri arasına sığınımışlardır. Dersim’e sığınan Koçgiri` liler bir yüz yıl kadar oralarda kalıyorlar. Bu yüzden kimi yazarlar, Koçgiri aşireti için “İzoli-Hizoli aşiretinden ayrılma” şeklinde görüş birldirmişlerdir.
Siyasi ortamın kısmen hafiflediği 17 yy’ın başlarında, Dersim’deki, Koçgiri`liler geri Koçgiri’ye ve Koçgiri (bugün Refahiye’ye bağlı Gümüşakar) adı ile anılan köye gelip yerleşirler. Doğal olarak yerlerini terketmeyen ve halen Koçgiri’de yerleşik bulunan kendi klan mensupları üzerinde de gene söz sahibi olmaya devam ederler. Bundan sonra hızlı bir şekilde nüfusları çoğalır ve oluşan yeni yeni köylerle alanlarını da genişletirler.
Bu dönemlerde Kürdistan’ın değişik yerlerinden gelip, Koçgiri`ye yerleşen Kürt aşiret ve kabilelerle birlikte bir “Koçgiri” aşiretler konfedarasyonu halini alır. Yanı sıra diğer halk kesimlerinden gelip Koçgiriye yerleşenler de olur.
Bölge, 18 yy’dan sonra Osmanlı` lar tarafından “Koçgiri” olarak anılmaya başlar. 19 yy’dan sonra, Bugünkü Zara “Koçgiri” adıyla Sivas sancağına bağlı olarak önce nahiye, sonra kaza olur. Koçgiri adı Cumhuriyet’le birlikte yasaklandığı gibi, Koçgiri bölgesi de komşu iller arasında bölüştürülüp parça parça edilerek yani bir idari yapılanmaya sokulur.
Kaynaklar:
-Alevilik ve KürtlerMehmet BayrakÖz-Ge yay 20, 1997 Ank.
-Anadolu’nun Gizli Kültürü Alevilik, Nejad Birdoğan, Hamburg Alevi Kültür Merkezi yay, 1990 Almanya.
-Anadolu ve Balkanlarda, Alevi Yerleşmeleri, Nejad Birdoğan (Ocaklar-Dedeler-Soyağaçları), Alev yay, 1992 İst.
-Aşiretler Raporu, Kaynak yay (çok gizli tutulan bu rapor ilk kez 13 Aralık 1987’de 2000’ne Doğru Dergisinde yayınlanır),  iki basım, 2003 İst.
-Belgelerle Dersim Raporları, Faik Bulut, Yön yay, iki baskı 1992 İst.
-Belgelerle Koçgirî Olayı, Baki Öz, Can yay, 1999 İst.
-Bir El Kitabı Kürtler, Mehrdad R. İzady, İngilizceden çeviren Cemal Atila, Doz yay, 2004 İst.
-Doğu’da Aşiretler, Kürtler, Aleviler, Burhan Kocadağ, Can yay üç basım, 2004 İst.
-Dünden Bugüne Zara, Adnan Mahiroğulları, Genişletilmiş üç basım 1999 Sivas.
-Erzincan Tarihi, Ali Kemali, Erzincan Valisi 1931.
-Horasan Kimin Yurdu?, Faik Bulut, Berfin yay, 1998 İst.
-Koçgiri –Kuzey Batı Dersim- Mamo Baran, Tohum Yayın, 2002 İst.
-Koçgirî Ulusal Kurtuluş Hareketi, Evin Aydar Çiçek, Apec yay, 1999 İsveç.
-Kürt Dilinin TarihçesiFaik BulutTümzamanlar yay, 1993 İst
-Kürdistan Tarihinde Dersim, V. Nuri Dersimi, Dilan yay dört basım, 1992 Diyarbakır.
-Kürtlük, Türklük, Alevilik, Martin Van Bruinessen, İletişim yay beş basım, 2004 İst.
-Peygamberler ile Seyyidlerin Secereleri ve Aşiretlerin Tarihi. Kureşanlı Seyyid Kekil. Basım yeri Köln Almanya
-Şerefname (Kürt Tarihi), Şerefhan, Türkçeye Çeviren, M. Emin Bozarslan, Deng yay üç basım, 2006 Diyarbakır.
-Tarihte Kürt-Türk İlişkileri Tori, Pêri yay 2002 İst.
-Ulusal Demokratik Mücadelede Koçgiri Kürt AşiretleriDursun Evren 2008 İstanbul. Peri Yayınları.






http://www.avrupa-kocgirililer-birligi.com alınmıştır

No comments:

Post a Comment